Anne depresyonu; Kadının gebelik süreci ve bebeğin doğumu ile başlayan dönem fiziksel ve hormonal değişikliklerin olduğu bir dönemde yaşadığı duygusal dengesizliklerdir.
ANNE DEPRESYONU VE ÇOCUK GELİŞİMİ
Depresyon, derin üzüntülü ve bunaltılı bir duygu durumla birlikte düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama, durgunlaşma ve bunların yanı sıra değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düşünceleri ile belirli bir sendrom olarak tanımlanmaktadır.
Depresyon, tüm dünyada yaşam boyu prevalansının yüksek olması ve önemli oranda iş gücü kaybına neden olması nedeni ile önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Depresyonun dünyadaki hastalık yükü oranı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından %4.5 olarak bildirilmiştir (WHO Health Statistics, 2007). Ayrıca, depresif hastalığın önümüzdeki 10 senede insanların iş gücü kaybına sebep olan ikinci hastalık olacağı belirtilmiştir
Kadının gebelik süreci ve bebeğin doğumu ile başlayan dönem fiziksel ve hormonal değişikliklerin olduğu bir dönemdir. Bu dönemde kadınlar duygusal bir karmaşa sürecine girerek kolayca duygusal dengesizlikler gelişebilmektedir.
Doğum Sonrası Depresyon
Araştırmalar göstermiştir ki, kadınlarda postpartum(doğum sonrası) ilk 12 haftada %15 oranında depresyon atağı gelişebilmektedir. Ülkemizdeki sıklık araştırmalarına bakıldığında bu konuda yakın zamanda Karaçam ve ark. (2018) tarafından Türkiye'de halihazırda yürütülen araştırmaları derlemek amacıyla yapılmış metaanaliz çalışmasında DSD prevalansı %25,2 olarak saptanmıştır. En yüksek depresyon oranı Akdeniz ANbölgesinde %36.4, en düşük oran % 19.5 olarak Marmara Bölgesi’nde bulunmuştur (Karaçam ve ark., 2018).
Doğum sonrası depresyon kadınların toplum yaşantılarında sosyalleşmelerini, aile içi ve çevresi ile ilişkilerini olumsuz etkileyebilmektedir. Doğum sonrası depresyon geçirmiş kadınlar sıklıkla doğumdan sonraki ilk 3 ayda bulguya neden olabilmektedir (Stein, 2018; Howard ve ark., 2014). Yapılan pek çok araştırma göstermiştir ki, DSD anne ile bebek arasındaki etkileşimi olumsuz etkilemesinin yanı sıra bebeğin duygusal ve bilişsel gelişiminde olumsuz etkilere neden olabilmekte, bu problemler geç çocukluk ve ergenlik dönemlerine kadar devam edebilmektedir
Anne Depresyonunun Erken Çocukluk Gelişimi Üzerine Olan Etkileri
Bronfenbrenner tarafından geliştirilen biyoekolojik kuramda gelişimin, “biyopsikososyal” bir birey olan insan ile onun yakın ve uzak çevresindeki bireyler, nesneler, simgeler ve sistemler arasında gittikçe daha karmaşıklaşan etkileşim süreçleri ile sağlandığı vurgulanmaktadır. Bu kurama göre çocuğun gelişiminde rol oynayan en küçük birim çocuk- aile-çevre birimidir. Çocuğun annesi, babası ya da onların yerini alan temel bakım veren kişiler ile ilişkisi, babanın anne ile ilişkisi, bu ilişkilerin birbirini nasıl etkilediği, çevrenin bu ilişkileri nasıl etkilediği, bu öğelerin tümü çocuğun gelişiminde, sağlık ve tedavisinde önemlidir (Bronfenbrenner ve Ceci, 1994).
Günümüzde yapılan araştırmalar sonucunda, dünyada yoksulluk, malnutrisyon, IUGG (intrauterin gelişme geriliği), düşük doğum ağırlığı, demir, iyot, A vitamini eksikliği, şefkatli ve uygun uyaran içeren bakım azlığı, kronik hastalıklar ve epidemik HIV/AIDS’in (Human Immmunodeficiency Virus / Acquired Immune Deficiency Syndrome) çocuğun gelişimini olumsuz olarak etkileyen en önemli etmenler olduğu ve gelişmekte olan ülkelerde 200 milyondan fazla çocuğun 5 yaşına geldiğinde gerçek gelişimsel potansiyeline ulaşamadığı bilinmektedir (Ammerman ve ark., 2010; Grantham-McGregor ve ark., 2007). Son yıllarda yapılan araştırmalar bu risk etmenlerine ek olarak anne depresyonunun çocuk gelişimi üzerine etkisi konusuna odaklanmıştır (Ertem ve ark., 2018; Nurturing Care Framework, 2018). Lancet’te yayınlanan “Child Development” ve “Global Mental Health” başlıklı iki farklı seride, çocuk sağlığı ve gelişimi üzerine anne depresyonunun etkileri vurgulanmakta; tüm dünyada anne depresyonunun önlenmesi, erken tanısı ve tedavisinin önemi bildirilmektedir (Engle ve ark., 2007; Patel ve Sartorius, 2008).
Yapılan araştırmalar, depresyonu olan annelerin bebeklerine sevgi, şefkat içeren bireyselleştirilmiş bakımı daha az oranda sergileyebildiklerini göstermiştir. Depresif annelerin çocuklarının yüz ifadelerinin daha donuk olabildiği, huzursuz, gergin, çekingen olabildikleri gözlenmiştir. Araştırmalar ayrıca, depresif annelerin çocuklarında daha sıklıkla davranış ve bilişsel sorunların olabildiğini göstermiştir (Field, 1995; Conners ve ark., 2014; Stein ve ark., 2014; Yan ve Dix, 2016 ve Wu ve ark., 2018).
Stein ve arkadaşları 2014 yılında Lancet’te yayınlanan perinatal anne ruh sağlığı serilerinde (Perinatal Mental Health-3) perinatal ruhsal bozuklukların, çocuklarda psikolojik ve gelişimsel bozuklukların artmış riski ile ilişkili ve bu etkilerin erken müdahaleler ile önlenebilmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle özellikle yüksek risk taşıyan düşük gelirli ülkelerde, annelerin DSD açısından erken teşhisine, erken müdahale ve önleme araştırmalarına ihtiyaç duyulduğunu vurgulamışlardır.
Anne depresyonunun modellendiği Still Face (Hareketsiz/Durgun Yüz) deneyini aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz. Bu video “durgun yüz” (still face) deneyini göstermektedir. Durgun yüz deneyi annelerin depresyonda olduklarında bebekleri ile nasıl etkileşim içinde olabileceklerini göstermeyi amaçlamaktadır. Bu deneyde, anne ve bebek yüz yüzedir ancak yüzlerini görebilmemiz için iki kamera kullanılmıştır. Ekran ikiye bölünerek yüzleri bize doğru yansıtılmıştır. Anneden önce bebeği ile günlük yaşantısında oynadığı gibi oynaması istenmiştir. Bebeğin bu oyuna nasıl tepki verdiğine dikkat edelim. Anneden daha sonra, hareketsiz, mimiksiz, “durgun yüz” ifadesi takınması ve sürdürmesi istenir. Bebeğin “durgun yüze” nasıl tepki verdiğine dikkat edelim. Daha sonra anneden doğal yüz ifadesi ile çocuğa dönmesi ve uygun etkileşim içine girmesi istenir. Bebeğin nasıl tepki verdiğine dikkat edelim.